Bezuar Tekesi Avım...

Silifke Hisar Dağının ava açıldığını duyunca hemen Ankara’ya MP Av ve Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü’ne müracaat ederek Ekim ayı içerisine beş günlük avlanma izini aldım. Niyetim ve arzum, 2007 yılında Antalya Düzlerçamı’nda vurduğum 131,5 cm'lik tekenin o sırada SCI rekoru olması ama rekor kitabında baskıya girinceye kadar İranlı Raşit Camşidin çok önceki yıllar vurduğu ama kayıt müracaatını yapmadığı iki tekesini kaydettirince benim tekenin ilan edilmeden 3.lüğe yerleştiği eski rekorumu yenileyecek veya hiç olmazsa ona yakın birşeyleri aramaktı.
Arada geçen yıllarda İzmir’den Haldun Savut'un vurduğu teke ve diğer yabancı avcıların vurduğu tekelerle benimki 7.liğe kadar düşmüştü. Hatta o boylarda bir teke bulamazsam da hiç bir şey vurmadan dönmekti.

Tabii ki bu tekeyi görmem şans. Ama insanın şansını arttıracak faktörleri de unutmamak lazım. Her gün gece karanlığında dağa çıkıp sabah olmasını ve o serinlikteki hayvan hareketlerini izledim. Yukarıda olduğum için, belli bir saatten sonra da yukarılardan tek tek yamaçların üst tarafını dolaşıp aşağıları dürbünledim. Avdan önce iki gün tüfeksiz keşif ve avın da iki günü dağların en dik yamaçlarını dolaştım. Her ne kadar benden önce orada avlanan üç yabancı avcı orman kenarını bekleyip avlarını vurmuşlarsa da bana şans bu kadar kolay gülmedi. İki keşif günüm ve ikinci av günümün öğleden sonrasında çok uzun bir yoldan keskin kayaların arasından aşağı inerken rehberim yan taraftaki kanyonun içinde birkaç kırlaşmış teke görüp bana haber verdi. Onları izlemeye başladık. O arada civardaki birkaç keçi de bir şey sezmiş olmalı ki pıskırıp duruyordu. Ama tekeler de onlara hiç aldırmıyordu. O arada tekeler ormanın kenarındaki meşelerde yemlenirken arada bir yer değitiriyorlardı. Biri ormana giriyor bir diğeri ortaya çıkıyordu. O arada bu tekeyi gördük. Boynuzları diğerlerine göre daha açık ve büyüktü. Mesafe 368 m. Kayaların arkasından biraz yaklaşma imkanımız vardı. Sessizce yaklaştık. Mesafeyi 284 m'ye indirdim. Hayvan vurulduğunda dik yamaçlardan yuvarlanırken boynuzları kırılacak diye çok korktum. Fakat bir ardıca takılarak kaldı. Sesin nereden geldiğini fark etmeyen 5-6 büyük teke ortaya çıktı. Hala düşünüyorum acaba en büyüğü benim vurduğummuydu diye. Saat 17.30. Kırk dakika hayvanları seyredip yaklaşmaya çalışmışız. Rehberim ile bize refakat eden Orman koruma memurumuz karanlığa 45 dakika var dediler. Hayvanın yanına vardığımızda hava iyice kararıyordu. Büyük bir tekeydi. Yalnız o kadar iri bir hayvandı ki adeta boynuzunun büyüklüğü fark edilmiyordu.Alelacele yanımdaki şerit metre ile ölçtüm.140 + cm. Kalınlığı da 25 + cm. İnanasım gelmiyordu. Fakat önümüzdeki gittikçe artan korkunç karanlık, sevincimi kursağımda bırakıyordu. Birkaç kötü resim çekip içini boşalttıktan sonra hayvanı orada bırakarak dağdan inmeye karar verdik. İşte facia da orada başladı. Mehtap da dağın öbür tarafında olduğundan bu karanlıkta o uçurumlu kayalardan inmek ve taştan taşa geçmek çok zordu. Bir tek bende bir kafa lambası vardı ama onu da yaktıkça gölgeleri arttırdığından daha büyük tehlike yaratıyordu. Birkaç defa indiğimiz yerlerde önümüze uçurum çıkınca tekrar yukarı çıkmak zorunda kalıyorduk. Hatta gece bile dağda kalmaya karar verdik birkaç defa. Ama üzerimizde terden sırılsıklam bir gömlekten başka bir şey yoktu ve hiç suyumuz yoktu. Bizi almaya gelecek arabanın şöförünü cep telefonundan arayıp (teknolojiye saygılarımla) aşağıdaki köyden bizi el yordamı ile de olsa indirecek inebileceğimiz geçitleri gösterecek birisini bulmasını istedik. Zira benim rehberim yandaki bir gün önce dolaştığım Gedik dağını çok iyi biliyor fakat bu dağın bu uçurumlarının arasından geçmeyi bilmiyordu. Şansımız varmış ki artık bu gece aşağı inmekten tamamen vaz geçmişken çok aşağılardan bir el fenerinin soluk ışığı göründü. Anlatsam sayfalar sürecek kadar uzun ve akla gelmeyecek kadar zorlu bir inişi kah kıçımızın üstünde, kah her tuttuğunuzda kopan kayaları tek tek yoklayarak önce kayaları, uçurumlar sonra da dimdik yamaçlardaki ama tabanı toprak olan ormanı şükürler olsun hiç birimiz düşüp bir tarafımızı Torosların jilet gibi keskin kayalarında parçalamadan saat tam onikide, aşağı rahat yürüyebileceğimiz bir yere indik.

Ertesi gün benim dağa tekeyi almaya çıkmayı gözüm yemedi. Neticede indiğimiz yerlerden yukarı çıkacaktık. Yukarıdan gelip almak hiç mümkün değildi. Bizi kurtarmaya gelen kişi ve rehberim sabah 7'de gidip tekeyi aldılar. Ancak ikiye bölerek aşağı indirebilmişlerdi. Geldiklerinde saat 11'i geçiyordu. Yarım tekenin arkasını kapatarak bol resim çektikten sonra iş tekrar ölçümlere ve alınan ölçümlerin SCI rekor listelerinde gireceği derece için Amerika’dan son durumu öğrenmeye gelmişti. Sağa sola telefonlar ve akşama haber geldi. Benim teke bu durumda birincilik koltuğuna oturacaktı.

Evet 30 yıl önce vurup kayıtlara 80’li yılların sonlarında geçirten daha iyisi olmadığı için birinciliğe oturan bu Amerikalı avcı Robert'in tekesi ve 20 yıl önce benim vurduğum o yıl 1 numara olup kitabın baskıya girmesine kadar üç numaraya düşen tekeden sonra bugün gene 1 numara olan Türk avcı sorgun'un tekesi. Bakalım hükümranlığı ne kadar sürecek. Belki de Rekor Kitabı baskıya girmeden başkaları bir yerlerde daha büyüğünü vuracaklar ve kayıtlara geçecekler. Belki hatta benim bu koca tekeyi vurduğum aynı yerde bir yeni rekor kırılacak. Belki dağ taş tırmanarak, belki de sadece bir orman kenarında bekleyerek.

Ama bir karar verme zamanım geldi. Ben dağa gidince oturup bekleyemeyeceğime göre, benim için teke avı artık kapanmalı. Yirmi sene arayla iki rekor kırınca, sonra bir de üçüncüsü gelirse, biraz ayıp olur gibi sanki birilerine.

Bir açıklayıcı not da ilave etmek istiyorum: SCI rekor kitabına geçen avların kayda geçme statüsü şöyle. Bir defa avcının SCI üyesi olması gerekiyor. Trofenin ölçümünün SCI tarafından tescilli ölçücü tarafından yapılarak ölçüm formunu imzalaması gerekiyor. Trofe ilk on'a girecek büyüklükte ise tescilli üst dereceli Master ölçücü tarafından ölçülme zorunluğunda. Ayrıca trofenin vurulduğu yer ve zaman da gösterilmek zorunda. Eskiden aldırılmıyordu, fakat artık kaçak da avlanılmamış olması gerekiyor. CIC ölçüm sistemi ise tamamen değişik. Altın derece katagorisindeki bir trofenin üç uluslararası CIC eksper ölçücüsü tarafından ölçülerek kayda geçirilmesi gerekiyor.

Tabii bunun haricinde bulunma boynuz ka-tegorisi de var. Yani kısaca söylemek istediğim her zaman kayıtlardakinden daha büyük boy-nuzların görülmesi bulunması mümkün. Ama kayda geçmesinin şartlarına uymadığı takdirde o ölçümler kabul edilmiyor." nice avlar dilerim

SORGUN BAYRAKTAROĞLU

0 yorum:

Yorum Gönder